13 Kasım 2012 Salı

The Newsroom



Bu blogda siyaset yazmıyorum ama The Newsroom dizisini de başka bir kalıba koyamadım. Zira diziden bahsetmek gerek.

10 bölümlük ilk sezon bitti. 

Bir süre televizyon haberciliği yapmış biri olarak diziyi tarafsız gözle izlemem mümkün değildi. 

Aaron Sorkin imzasını taşıyan dizi Sorkin’in önceki yapımları gibi cesur ve politik alt metin içeriyor.

Dizideki örgüde medyanın siyasi bağıntı ile olan etkileşimi büyük önem taşıyor. Hangi haberi kimleri üzmeden ve kimleri karşınıza alarak yapmak günümüz gazeteciliğinin en önemli sorunlarından biri. Dizide bu durum açıkça vurgulanıyor. 

Özellikle Tea Party hareketi hedef tahtasına konulmuş ve oldukça cesur bir biçimde eleştiriliyor. Buna karşın ana karakter ve anchorman Will McAvoy’un Cumhuriyetçi Parti üyesi olarak gösterilmesi gibi dengeler de gözetilmiş. 

Batı dünyasının ve özelde Amerika’nın içinde bulunduğu “Ya biz süperdik, şimdi ne oldu?” sorusunun ciddi bir şekilde irdelendiğini söylemek mümkün. Bu soruya Amerikan toplumu içinde derinlikli ve bilgesel yaklaşımlar olduğu kadar tamamen ilkel ve reaksiyoner karşılıklarının da olduğu biliniyor, ki burada Tea Party hareketinin altını çizmek gerek.

Zihin açıcı yönleri dışında gerzek aşk hikayeleri içermesi The Newsroom’u zaman zaman ikinci sınıf bir gençlik dizisine indirgiyor. 

Sonraki bölümleri izlemeye ve not tutmaya devam edeceğiz. 

Bir de merak edenler için söylemem gerekir; Türkiye’de gazeteci olmak ABD’de gazeteci olmaktan çok daha heyecanlı, atraksiyonlu ve yıpratıcıdır. 

Orada gördükleriniz hafif kalır…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder