23 Aralık 2012 Pazar

Brecht'in Aynası: Sezuan'ın İyi İnsanı



Sezuan’ın İyi İnsanı Bertolt Brecht’in dünyaya bakışını net bir biçimde ortaya koyduğu eseri.

İstanbul Devlet Tiyatrosu’nun sergilediği 3 saatlik oyun, başrol Zeynep Ekin Öner’in başarılı performansı ile hayat bulmuş.

Özetle eser şu fikir üzerine inşa edilmiş: “Kapitalist düzende iyi insan olmak mümkün değildir.”

Zira sistemin çarkları arasında yaşayabilmek için kötü insan tanımları içine girecek davranışlara girmek kaçınılmazdır. Bundan dolayı iyi insan gibi gözükenler aslında “çalıp çırpan ancak bunun bir kısmını dağıtan insan” benzeri bir modelle betimleniyor.

Doğrudan bir sistem eleştirisi Brecht gibi inançlı bir sosyalist için şaşırtıcı değil. Zaten oyunun tek eksiği de bu. Şaşırtıcı olmaması. Sosyalist konsept dışından bakan insanlar için “kapitalizm kötüdür” fikri bu bağlamda çok da ikna edici olmuyor.

İnsan doğasının sorgulandığı bölümler çok zihin açıcı. İnsanın (belki de hepimizin sahip olduğu)iki yüzü arasındaki fark arasındaki uçurum dehşet verici bir boyut kazanabiliyor.

Brecht’in Danimarka’da ikamet ederken yazdığı eseri izledikten sonra acaba 2. Dünya Savaşı’ndan sonra yazılsaydı içerik ne kadar farklılaşırdı diye düşünmeden edemedim.

17 Aralık 2012 Pazartesi

Şeb-i Arus



Bu gece kavuştun sevgiline
Herkesin buram buram kaçtığı, yaklaşırken uzaklaştığı
Uzaklaşırken yaklaştığı O sevgiliye
Düğün gecenin karanlığı bizi aydınlattı, Mesnevi ışığıyla
O ışık bizi götürecek sonsuz hayata ve hayata

27 Kasım 2012 Salı

Diplomatik Sipariş



Afilli yemekteyiz. Sipariş vereceğiz. Konuklarımızdan biri eski bir Sovyet diplomatı. Sipariş için pazarlık ettik, mezeleri seçtik. Sonra esprisine aslında pazarlığı diplomatın yapması gerektiğini söyledim. Ustaca bir cevap aldım:

“Eğer ben pazarlık etseydim görüşmeleri kitler, sabaha kadar sipariş veremezdik…”

26 Kasım 2012 Pazartesi

Telefonla Konuşan Kadın Sürücü



Trafik canavarının diğer adıdır. 

Kadınların multi-task özürlü olmasının bir sonucudur. İsviçreli bilimadamları ve ateistler bunu böyle açıklar.

Geçen gün karşıdan karşıya geçerken telefonla konuşan kadının sürdüğü aracın altında kalmaktan verdiğim sadakalar sayesinde son anda kurtulurken yanımda aynı kaderi paylaşan yaşlı teyze şöyle bağırıyordu:

“Hep bu kadınlar trafiğin içine ediyor zaten.. puuuu sana…”

13 Kasım 2012 Salı

The Newsroom



Bu blogda siyaset yazmıyorum ama The Newsroom dizisini de başka bir kalıba koyamadım. Zira diziden bahsetmek gerek.

10 bölümlük ilk sezon bitti. 

Bir süre televizyon haberciliği yapmış biri olarak diziyi tarafsız gözle izlemem mümkün değildi. 

Aaron Sorkin imzasını taşıyan dizi Sorkin’in önceki yapımları gibi cesur ve politik alt metin içeriyor.

Dizideki örgüde medyanın siyasi bağıntı ile olan etkileşimi büyük önem taşıyor. Hangi haberi kimleri üzmeden ve kimleri karşınıza alarak yapmak günümüz gazeteciliğinin en önemli sorunlarından biri. Dizide bu durum açıkça vurgulanıyor. 

Özellikle Tea Party hareketi hedef tahtasına konulmuş ve oldukça cesur bir biçimde eleştiriliyor. Buna karşın ana karakter ve anchorman Will McAvoy’un Cumhuriyetçi Parti üyesi olarak gösterilmesi gibi dengeler de gözetilmiş. 

Batı dünyasının ve özelde Amerika’nın içinde bulunduğu “Ya biz süperdik, şimdi ne oldu?” sorusunun ciddi bir şekilde irdelendiğini söylemek mümkün. Bu soruya Amerikan toplumu içinde derinlikli ve bilgesel yaklaşımlar olduğu kadar tamamen ilkel ve reaksiyoner karşılıklarının da olduğu biliniyor, ki burada Tea Party hareketinin altını çizmek gerek.

Zihin açıcı yönleri dışında gerzek aşk hikayeleri içermesi The Newsroom’u zaman zaman ikinci sınıf bir gençlik dizisine indirgiyor. 

Sonraki bölümleri izlemeye ve not tutmaya devam edeceğiz. 

Bir de merak edenler için söylemem gerekir; Türkiye’de gazeteci olmak ABD’de gazeteci olmaktan çok daha heyecanlı, atraksiyonlu ve yıpratıcıdır. 

Orada gördükleriniz hafif kalır…

8 Ekim 2012 Pazartesi

Moussa Sow: Allah'ın Sevgili Kulu



Allah'a adanmış bir nokta forvet

Golcüler vitrinin en önünde oluyor.

Ne yapsalar göz önündeler.

Sow secde ederken
Moussa Sow da mümin bir kardeşimiz. Her golden sonra secdeye varıyor, dualar, tesbihatlar, hatimler…



Issiar Dia ile cemaate durmuşlardı


Gerçi bazen öyle goller atıyor ki dualar yerini buluyor diye düşünmemek elde değil… Öyle uzun bir bacak var ki sanırsın “Tanrı’nın bacağı.” En olmadık pozisyonda Allah’ın hikmeti, gol oluyor, Sow da aynen secdeye koşuyor.

FIFA 13'te de bazı futbolcular secdeye gidiyor


duasız gol olmuyor
Neyse, Sow Allah’ın ve peygamberin yolundan ayrılmazsa böyle zor goller atmaya devam edecek gibi gözüküyor.